![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
Arap Arif
/**/
Yazar: METİN ATAMER | Tarih: 29/04/2010 | Saat: 23:58O gün akşam olmadan Ankara dan Iskenderun’a kadar olan yolu kat etmek için direktif almıştı. Nede olsa ülkede bulunan çok büyük bir firmada şehirlerarası çalışan otobüslerde kaptan şöforlük yapmaktaydı. Yaz aylarında Iskenderun’da yapılmakta olan büyük bir demir çelik sanayisinin inşaatı olduğundan bu kente otobüs işletmesi gece ve gündüz olarak günde iki sefer koymuştu. Ankara’dan başlıyan yol Adana ‘ya yaklaştığında Toros dağlarından döne döne yukarı Tekir yaylasına çıkardı. Pozantı yakınlarında bulunan Şeker pınarında her şehirlerarası otobüs durur fakat Arap Arif’in çalıştığı otobüs şirketi burada durmazdı. Tekir yaylasına yakın biryerde bulunan bir lokantada mola verilirdi. O günde akşama doğru bu dinlenme ve ihtiyaç görme yerine ulaştılar . Lokanta tarafından gelecekleri saat yaklaşık olarak bilindiğinden, müessese gerekli hazırlıkları otobüs gelmeden tamamlamış olurdu. Otobüsü park yerine çeken Arap Kaptan, kapıları açtıktan sonra oturduğu yerden kalkarak yolcuların otobüsten inmelerini takip etti. Aslında Arif’in lakabı olan ARAP ismi, çok esmer yapılı bir insan olmasından ileri gelmekteydi. Babası, oğlunun okuyup adam olmasını istiyordu ve bu nedenle oğlu doğduğunda adını Arif koymuştu. Arif ilk okuldan sonra otobüslere merak salmış, ilk okulu bitirdikten sonra okumamış ve bir tankerde yamaklık yapmaya başlamıştı. Ehliyet imtehanına girebilme yaşını doldurduktan sonra ehliyetini alarak otobüs kullanmaya başlamıştı. Arap Arif in hedefi Adana da herhangi bir otobüs şirketinde değil, 1946 senesinde Istanbul ile Izmit arasında çalışmaya başlayan ve daha sonra Ankara, Istanbul,Adana ve Iskenderun hattında çalışan köklü bir şirkette kaptanlık yapmak istiyordu. Sonunda bu isteğine nail olmuştu. Arap Arif hayatından memnundu . Verilen her sefer emrini hiç itirazsız kabul edip, çalışmaktaydı. Nede olsa açık mavi gömlek , lacivert pantolon ve siyah kravat kendisine çok yakışıyordu. Toros dağlarına inip çıkarken tankerlerin arkasına takıldığından, yolun ve trafiğin elverdiği zaman dikkatli bir şekilde öndeki aracı sollayıp geçmeyi, bu otobüs şirketinde öğrendi. Tekir yaylasındaki ihtiyaç molasından sonra kıvrıla kıvrıla Toroslardan inen otobüs önce Tarsus kavşağında durdu. Yolculardan bir kaç kişi indi. Daha sonra Adana istikametinde yola koyuldu. Yolcuların inmesi sırasında arka kapıyı açan otobüs muavini, içeriye giren sıcak havaya rağmen, yolcuların bavullarının çıkarılmasına yardım etmiş, yolculara su dağıtmış ve yorulmuştu. Kaptan Arap Arif kadar olmasada yol yorgunluğu vardı. Seyhan nehrinin yanındaki Otobüs garajında Adana yolcularını bırakarak, Iskenderun’a doğru yol almaya başladılar. Iskenderun’a geldiklerinde Akşam olmaya yakındı. Güneş neredeyse batıyordu. Küçük sanayi caddesi yanındaki otobüs garajına geldiklerinde otobüs şirketinin özel yazıhanesinin önünde durdu. Ön kapıyı açıp yine ayağa kalkarak güvenli bir şekilde yolcuları Iskenderun‘a getirmenin gururu yüzünden okunmaktaydı. Yolcular indikten sonra Kaptan Arap Arif ‘de otobüsden inerek yazıhaneye doğru yürümeye başladı. Cebinden çıkardığı Yeni Harman sıgarasının üst kapağını açtı. Bir sıgara çıkardı, dudağına dayadıktan sonra cebinden çıkardığı zippo çakmağının kapağını bir çırpıda açıp taşı döndürdü, yanan alevde sıgarasını yaktı. Yanan sıgaradan bir nefes çekti, bir nefes daha çekti. Yazıhaneye girdi, çaycıya bir orta şekerli kahve söyledi. ‘’ Kahveye dikkat et çaycı, köpüksüz olmasın ha‘’ diye tenbih etti. Kısa zamanda gelen kahveden köpüklü bir yudum aldı ve bitmeye yakın sigarasından bir nefes daha çekerek kül tablasında söndürdü. Kollarını iki yana doğru çekerek vücudunu esnetirken yazıhaneden sorumlu İkram ; ‘’ Kaptan akşam seferini sana verdiler, Ankara’ya sen götüreceksin. Yolcular içinde Kaymakam ile Savcı bey var ‘’ dedi. Bu cümleyi duyunca Arap Arif ‘in eli tam fincana giderken havada kaldı . Başını kaldırıp Ikram’a baktı. İşe girerken verilecek görevden hiç kaçmayacağını söylemişti ama bu duruma itiraz etmek geldi içinden. Sonra itiraz etmekten vaz geçti çünki otobüsü götürecek diğer kaptan hasta olduğundan işe gelmemişti. Çaresizlik içinde yazıhanenin arkasında bulunan ufak odadaki kanepeye geçti. Yol yorgunluğunu atmak için en azından bir iki saat uyumak istedi. Akşam dokuzda kalkacak otobüse yolcular birer ikişer gelmeye başladılar. Kaymakam bey ve Savcı bey resmi araba ile geldiler. Hava sıcak olduğundan dışarda bulunan sandalyelere oturdular. Sohbet orada başlamıştı. Çok konuşkan olan savcı bey günlük olaylardan konu açarak sohbeti koyulaştırırken, otobüsün kalkma zamanı gelmişti. Arap Arif Şoför koltuğuna oturdu, bütün yolcular yerlerini almışlardı. Otobüs yavaş yavaş hareket etti . Muavin otobüsü yola çıkartıp arka kapıdan girerek kapıyı kapattı. Kapı mandalını ters döndürerek kilitlenmesini sağladı. Otobüs Adana istikametine yola koyuldu. Akşam karanlığı çökmüştü. Kısa bir zaman sonra otobüste bir çok kişi uyumaya başladı. Adana’ya vardıklarında yolcu almaya kısa bir zaman için durdular. Bazı uyuyan yolcular uyanmadılar bile. Adana’ya kadar Savcı bey ile Kaymakam arasındaki sohbet hiç durmadı. Otobüs Tarsus kavşağından Toroslara döndüğünde otobüsteki bütün yolcular uyumaya başlamışlardı. Hele Toros dağlarının döne döne giden yolda otobüs iyice yavaşlamış, bir tankerin arkasına takılmıştı. Ağır ağır giden otobüsün içinde Kaptan Arap Arif ‘ten başka herkez uyumaktaydı. Bir müddet sonra otobüsün arka kapısı açıldı ve sonra kapandı. Arap Kaptan Otobüs giderken arka kapının hiç açılmaması gerektiğini biliyordu. Kapının açıldığını önündeki ışıktan anladı. Ne yapacağını bilemeden düğmeye basarak muavini öne çağırdı. Bir kaç kez tekrar tekrar düğmeye bastı. Sonunda zorla uyanan muavin uykulu gözlerini uğuşturarak kaptanın yanına geldi. Kaptam; ‘’ Arka kapıyı senmi açtın ? ’’ Kafasını sallayan muavin ‘’ hayır ben açmadım’’ dedi. Kaptan tekrar sordu ‘’ Arka kapıyı sen açmadıysan kim açtı’’ . Konuyu iyice kavrıyamayan muavin soruyu yanıtlayamamıştı. Öndeki tankerin yavaş seyretmesine uyan otobüsde hızını yavaşlatmış olarak devam etmekteydi. Kaptan ‘’ Arka kapı açıldı, burada ışık yandı sen açmadıysan kim açtı ‘’ diye sordu. Muavinde cevap yoktu. Birden aklına bir fikir geldi ‘’ Git yolcuların hepsini say ve gel ‘’ diye muavine emir verdi. Muavin yavaş hareketlerle arkaya kadar gitti fakat hızlı bir şekilde öne geldi ; ‘’ Kaptan bir kişi eksik , Adana dan bu yana durmadık nasıl olur ‘’ Bu telaşa hem Savcı bey hemde Kaymakam uyandı. Müsait bir genişlikte kaptan otobüsü durdurdu. Işıkları yaktı. Birde kendi saymaya başladı. Bir kişi eksikti. Hemen otobüsü döndürdü, Adana yönüne gitmeye başladı. Yolcuların büyük bir bölümü uyanmıştı. Herkez birbirine ne olduğunu sormaya başlamıştı. Bir müddet gittikten sonra yolun solunda üstü başı parçalanmış bir adamın el salladığını gördüler. Arap otobüsü hemen sağa yanaştırdı, ön kapıyı açarak dışarı çıktı, yolun karşısına geçti. Yoldaki trafik gece yarısı olmasına rağmen yoğundu. Üstü parçalanmış adamın yanına geldi, yüzü gözü toz toprakla kaplı olmasına ragmen Kaptan Arap yolcuyu tanımıştı. Kaybettiği hazineyi bulan bir insan sevinci ile adama sarıldı; ‘’Ağabey senin ne işin var burada ‘’ diyerek yolcunun üzerindeki tozları silkmeye başladı . Yolcu şok olduğu için bir şey diyemedi . Kaptanın yanına gelen muavine Kaptan ; ‘’ Koş içerden su getir ‘’ dedi . Cam şişelerdeki su ile yolcunun yüzünü, ve ellerini yıkadılar . Adam biraz kendine geldi. Biraz su içti. Birkaç yolcuda otobüsten inerek yolun kenarındaki yolcunun yanına geldiler. Kaptan Arap yolcusunu tek parca olarak bulduğuna çok sevinmişti. Tekrar sordu; ‘’ Buraya nasıl geldin ağabey ‘’ dedi. Yolcu kafasını toplıyarak ‘’ Otobüs yavaş yol aldığından durdu zannettim , kapıyı açarak tuvalete gitmek istedim, açtım ve aşağıya yuvarlandım.’’ Anlatılan olayı duyanlar gülseler bir türlü, gülmeseler bir türlü idi. Tekrar otobüse bindiler . Kaptan otobüsü tekrar döndürerek Ankara istikametine devam ederken hem sevindi, hemde aksi bir şey olsa idi ne yapardım diye düşündü. Uyanan Savcı beye olay hakkında bilgi vermeye başladı. Kaybettiği yolcuyu bulduğuna çok sevinen Arap Kaptan , pencereyi araladı, bir yeni harman sıgarası daha çıkardı , yaktı. Derin derin bir kaç nefes çekti. Arap Kaptanın hemen arkasında oturan Savcı bey ‘’ Yolcuyu bulmanız hiç bir şeyi çözmez, ya bir kaç saat sonra ölürse, yine sen sorumlu olursun ‘’ diye kaptana bir uyarıda bulundu. Elindeki sıgarayı dudağına götürürken eli havada kalmış, konuyu tam anlıyamamıştı. Sıgarayı pencereden dışarı attı , otobüsü müsait bir boş alana çekti. Otobüsün içindeki lambaları yaktı. Bütün yolcuları uyandırdı. Yolcular arasında doktor olup olmadığını sordu. Arap Kaptan şanslıydı. Yolcular arasında bir doktor vardı . Arap Arif düşen yolcuyu muayene etmesini doktordan istedi. Muayene yapıldı , Kaymakam ve Savcının gözetiminde bir araz olmadığı kayıtlandı. Yolcunun bavulunu bagajdan çıkardılar, içinden temiz giysilerini alan yolcu üstünü değiştirdi. Tekrar otobüse binildi, yolcular yerlerini aldı, tekrar sayım yapıldı yolcular tamamdı. Direksiyon başına oturmadan Kaptan yolculara hitaben ‘’ Biz kapıyı açmadan kimse kendi başına otobüsten inmesin ‘’ dedi . Gerilen sinirlerden dolayı bütün yolcular bu söze kahkahalarla gülmeye başladı. Yola tekrar koyulduktan sonra Kaptan yeniden cebinden bir sıgara çıkarıp yaktı , yol boyunca aynadan arka kapıyı kontrol etti. Otobüsü gecikmeli olarak sabah Ankara’ya getirdiğinde, Kızılay’daki terminal binasının önüne park eden Arap Arif Kaptan, kapıyı açarak yolculara ‘’ Buyurun artık inebilirsiniz ‘ derken hala gülüyordu. ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |