![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
Kent-Üniversite işbirliği
/**/
Yazar: FATİH ÖZGÜR | Tarih: 12/11/2009 | Saat: 10:16Ülkemizde yanlış ekonomi politikaları sonucu, özellikle tarımda büyük bir çöküş; sektörden ve kırsaldan kaçış yaşandığı bilinen bir gerçektir. Köyleri boşaltarak kentlerin varoşlarına, mesleksiz ve işsiz yığınların doluşmasıyla sonuçlanan bu olgu, kimi kentlerde iki yönlü cereyan eder. Kırsaldan en niteliksiz, birikimsiz fukara ahali yakındaki kente doluşurken, kentin birikimli, becerili ve üretken nüfusu da daha büyük metropollere, megapol İstanbul’a doğru yol alırlar. Adana “göç”ü böylece “iki yönlü” yaşayan talihsiz kentlerin belki de başındadır… Devlet, değindiğimiz “içe göç verme” sürecinde adeta boşalan kimi şehirlerin stratejik önemini de dikkate alıp buralara “Kışla” ve “Üniversite” kurmak suretiyle “kaynak aktarımı”, doğrudan tüketici olan nisbeten harcama gücü/mecburiyeti olan insanları ilave yoluna giderek oraların hayatiyetini idame ettirme çaresi aramıştır. Bu elbette yararları yadsınamayacak bir uygulamadır. Ancak Üniversitede asıl amaç farklı olmalı… Adana’mızda Üniversite başta ifade ettiğimiz amaçla kurulmadı. Adeta “altın yıllarını” yaşayan Adana’nın çağdaş ve mükemmel bir metropol olabilmesinin kaçınılmazı olan “bilimsel/kültürel odak” Üniversite kurumunda düşünüldü ve o günkü koşullarda, şartlar birazda zorlanarak Çukurova Üniversitesi vücuda getirildi. Bugün gerek bir bütün olarak gerekse başta Tıp Fakültesi olmak üzere birimleri itibarıyla Üniversitemiz bir gurur kaynağı ilim odağı olarak ülkemiz kadar kentimizi de zenginleştirmektedir. Ancak gönül böyle önemli potansiyeli olan kurumlardan bazen daha fazlasını da istiyor. Örneğin kendisi gibi ismini taşıdığı Çukurova bölgesinin de yüksek potansiyeline karşın son dönemde, bilhassa tarım kesiminde yaşanan çöküş, akla getirmiyor değil; Acaba Üniversitemiz ile Kent arasındaki, Bölge halkı arasındaki işbirliği daha derin ve işlevsel olsa idi, “yiğit düştüğü yerden ayağa kalkar” misali tarım, çöktüğü yerden de Adana için, kurtuluş olabilecek bir çıkış yapmaz mıydı”, demeden edemiyoruz… Sözün burasında Selahattin Canka ağabeyin, o doyumsuz üslubuyla eski Adana’yı anlatırken yaptığı şu tespitleri geliveriyor akla: “…bağların ana ürünü bugünkü nesillere ulaşamayan ‘Adana karası’ üzümlerdi. Bir, bir buçuk çekirdekli, incecik kabuklu, kendine has rayihalı bu üzümleri hatırlayanların sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Onunla birlikte Tokaloğlu, Şekerpare kayısılarıyla, kendine has rayiha ve kokusu ile İtalyan erikleri de yok olup gitti maalesef. Avuç içi kadar büyüklükleriyle dibinden bal akan incirler de hayal oldu. Belki yeri değil ama Adanalı için bir tenkitten geri durmak mümkün değildir. Türkiye’nin ilk Ziraat Liselerinden biri de Adana’daydı. Binlerce dönüm arazisiyle. Uzun yıllar hububat ziraatiyle iştigal etti bu lise. Aynı zihniyet Çukurova Üniversitesinin ilk fakültelerinden olan Ziraat Fakültesine de yansıdı. Ne Şamgöğü salatalık –ki; kabuğu soyulurken çıkardığı koku, üç komşudan daha duyulurdu- ne de o emsalsiz üzümlerden beş on kök, Şekerpare, Tokaloğlu ve İtalyan eriğinden bir miktar ağacı damızlık olarak da olsa devam ettirmek kimsenin aklına gelmedi. Bu tadları yitirdik, gitti…” İşte tam da değinmek istediğimiz husus budur; Adana, şükür ki Üniversite öğrencilerinin katkılarıyla, askeri kışlanın bıraktıklarıyla yaşamaya çalışan şehirlerden değil. Bizim Üniversiteden beklentimiz, en başından beri, Kentin, Ova’nın tarımsal ve endüstriyel potansiyelinin ülke ekonomisine daha ileri katkılar yapabilmesinde her yönüyle bilimsel katkı ve yönlendirmede işbirliği ve ufuk açıcılık; Yetiştireceği nitelikli elemanlar ile bu potansiyeli kullanmakta rol alacak gençlerimize işlevsel formasyon vermesi idi. Şimdi gelinen noktada herkes bir durum değerlendirmesi ve sonucu tahlil ile özeleştiri yapmalı, yapabilmeli ve geleceğe dönük planlamada bunlardan yararlanabilmeli, değil mi? ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |