![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
HANGİ MAKAM
/**/
Yazar: METİN ATAMER | Tarih: 11/08/2009 | Saat: 18:15Dün akşam şiirlerimden bir dörtlüğe beste yapmak için karar verdim. Aralarında seçim yapmak oldukca zordu, çünki şiirlerimde sevgi ve duygu yüklü cümleler yer almaktaydı. Hanımdan, zaman zaman üzerinde parmaklarımı gezdirdiğim kanunumu istedim. Besteye başlamak için kanunun tellerini ayar etmeye çalıştım, sesler ahenkli çıkıncaya kadar düzeltmeye devam ettim. Sonunda bir kısa uşşak taksimi çalmaya başladımki, o havaya gireyim diye. Uşşak eserleri çok sevdiğim aşikar olduğundan bu dörtlüğü uşşak – aksak besteleme kolayıma geleceğini düşündüm. Birden aklıma bu makamın en iyi temsilcileri Ahmet Rasim beyle Tatyos Efendi geldi. 1865 yılında Istanbul’da doğan Ahmet Rasim, eğitimini Darüşşafaka’da yapmış, musiki derslerini de Zekai Dede’den almıştı. Tatyos Ekserciyan, diğer adıyla Tatyos Efendi, 1858 yılında Ortaköyde doğmuştu. Bu ikili hemen hemen her gün buluşup içki içerler, günlük işlerden taşıdıkları konuları bu sofralarda bestelere dönüştürürlermiş. Bir gün Ahmet Rasim beyin refikası Sadberk Hanım, sabah eşini kapıdan yolcu ederken “ Bey, her akşam geç gelmektesin Bu Akşam Gün Batarken Gel Sakın Geç Kalma Erken Gel “ diye eşine sitemli tembih etmiş. Tatyos efendi ile buluşan Ahmet Rasim’in aklından çıkmayan bu cümle, Tatyos Efendi tarafından UŞŞAK makamda bestelenmiş, bu güzel eser unutulmayanlar arasında layık olduğu yeri almıştır. Bu güzel hikayeler, bir şarkının güftesinin oluşmasında kaynak teşkil ettiğinden, bir de benim şiirimdeki mısraları düşününce yapmak istediğim bestenin Uşşak Makamında olmıyacağına karar verdim. Bu sefer aklıma Segah makamı geldi. Neden bu makamdan olmasın ki diye düşündüm. Aklıma hemen Hacı Arif bey geldi. 1831 yılında Eyüp’te doğan Hacı Arif bey, musiki eğitimi için önce Zekai Dede’den, daha sonra Eyyubi Mehmet beyden ders almış. Hammamızade Ismail Dede efendiden de ders alan Arif bey çerkez güzeli Çeşmi-Dilber ile evliliğinden iki çocuğu olduktan sonra, başka birine kaçan Dilber hanımın bu davranışını hazmedemiyen Arif bey, bir çok eserini bir sonraki evliliğine kadar verdi. Zülf-i Nigar hanımla olan ikinci evliliği ise bir başka hüzün içermekteydi. Evliliklerininden bir süre sonra hastalanan eşi, çaresiz hastalık olarak nitelenen vereme yakalanmış, gün geçtikce erimekteydi. “ Olmaz İlac Sine-i Sad Pareme, Çare bulunmaz Bilirim Yareme” mısralarını besteleyerek duygularını içeren bir ifadeyi ölümsüzleştirmiştir. Aslında sözleri Namık Kemal’in olan bu güfte unutulmaz eserlerin arasında yerini almıştır. Bunları düşündükten sonra benim şiirimdeki cümleler aklıma geldi, bu makamdan da vazgeçtim. Bir kısa geçiş taksimi yaparken aklıma Kürdili Hicazkar makamı geldi. Tamam dedim kendi kendime, bu dörtlü ve beşli dizisine çok uyar diye karar verdim. Aynı makamda bir de Cansın Erol‘un güftesini dinledim “Güneşin Battığı Yerde Bir Dönülmez Ufka Gittin”. Eşini genç yaşta kaybetmiş bir hanımefendinin yüreğinde hissettiği duyguları yansıttığı bu muhteşem eseri, her duyduğumda zaten gözlerim nemlenerek dinlerdim. Aslında bu makam Hacı Arif bey tarafından bulunup Türk Musikisine kazandırılmıştı. Kanunu bir kenara bıraktım, “ Kürdi “ makamın nelere etki ettiğini düşündüm. Acem - Kürdi, Kürdili Hicazkar, Muhayyer Kürdi, daha bazı makamların Kürdi dizisinden etkilendiği açıkca görülmekte idi. Bu günlerde ülkemde Kürdi açılımlarla beste yapan siyasiler, meydanlarda dolaşmakta. Umarım bu besteler Arazbarlı yerine, ülkemin yurdum insanını kucaklıyacı, ferahfeza makamı içerikli olur diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına. ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |