![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
YASSAH!.. AMA...
/**/
Yazar: HAMİT SERBEST | Tarih: 11/07/2009 | Saat: 22:57Yılını tam hatırlamıyorum ama 1970 öncesi olduğundan eminim. Adana’da Küçük Saat meydanına trafik ışıkları konmuş. O tarihlerde araç ve yaya trafiğinin şehirde en yoğun olduğu nokta.
Dolayısıyla, insanları trafik ışıkları ile tanıştırmanın en uygun yer olduğu düşünülmüştü sanırım. Tabii, insanlara eğitim gerekiyordu ve bunun da yerinin sahada uygulama olduğuna karar verilmiş olmalı. Şahit olduğum sahne şöyleydi: kavşakta bir trafik polisi aracı Saydam Caddesine gidiş yönünde sağda duruyor, üzerinde hoparlör ve içinde elinde mikrofon olan bir polis, dışarıda da yayalara yön göstermeye çalışan polisler. Derken trafik arabasından bir uyarı anonsu duyuldu: “Lan… Hoop… Mavi gömlekli. Kırmızı yanıyor lan…”. Bu tabii çok iyi niyetle yapılan bir uyarı, onda kuşku yok. Polisin vatandaşla iletişim kurma şekli Adana'ya özgü müydü yoksa o yıllarda polisin genel tavrı mı buydu bilmiyorum.
Her neyse, Türkiye genelinde başlayan bu uygulama benim kuşağım tarafından pek kabul görmedi. Çünkü kısa sürede anladık ki, trafik ışıklarına uyanla uymayan arasında pek fark yok. Kırmızı ışıkta geçerken işgüzar(!) bir trafik polisine rastlamazsan sorun yoktu. Üstelik kırmızı ışıkta geçmek insanı başka sorunlarla karşılaşmaktan da koruyabiliyordu. Gazete haberlerinden okuduğumuz gibi kırmızı ışıkta durduğu için arkasındaki aracın sürücüsünden dayak yiyen insanlar oluyor ve işin ilginç tarafı saldırgana herhangi bir ceza verildiğini de duymuyorduk. Özendiğimiz batı ülkelerinde ise sürücüler gecenin geç saatlerinde dahi bomboş caddelerde kırmızı ışıkta sıkılmadan bekleyebiliyorlardı, hala da bekliyorlar. Aradaki farkın nedenini tabii ki toplumların kültürel yapısındaki değişiklikte aramak lazım, ama toplumların kültürünün oluşmasında devletin yönetim tarzının ve anlayışının etkisini de göz ardı etmemek gerekir. Batı dünyasında yasaların sorunsuz uygulandığını ve bu süreçte yasalara aykırı davrananların kim olduklarının hiç fark yaratmadığını basına yansıyan örneklerden görüyoruz. Ülkemizde ise yasaları çiğneyenin mevkii, unvanı, maddi durumu, siyasi bağları, … gibi nedenler yasaların uygulanış şeklinde etkili olabilmektedir. Trafik polislerinin radar ile yaptıkları hız kontrolünde hakimler, savcılar, polisler, yabancı konsolosluk mensupları,… cezadan muaf tutuluyor. Yani, bu mantığa göre, yasayı uygulatan yetkililerin yukarıdaki ayrıcalıklı kişilerin kullandığı araçların aşırı hız yapmalarının tehlike yaratmadığı kanaatinde olduklarını düşündürmektedir. Cezaya muhatap olan yani yasalara aykırı davranışta bulunanlar açısından durum böyle ama bir de madalyonun diğer yüzü var, yasaların uygulanmasının takipçisi olması gereken devlet organları ve görevlileri... Yine batıdan örnekle gidelim; belediyeler gibi toplumsal hizmet yapan kurumlar hizmetin gereği olarak neden olabilecekleri tehlikeli durumlar için uyarı levhaları koyarlar. Doğal olarak da hizmet tamamlandıktan sonra tehlike geçince uyarı levhaları da kaldırılır. Ama, bizde öyle değildir; uyarı levhası ya hiç konmaz, konarsa da hiç kalkmaz.
Veya radar kontrolü öncesinde vatandaşın uyarılması gerektiği yasada belirtildiği için yine mecburen uyarı levhası konur ve kalkmaz.
Devlet ile toplum arasındaki ilişkilerde böyle durumlar vatandaşın yasalara, daha doğrusu toplum düzenine olan saygısını ve güvenini kaybetmesine neden olmaktadır. Bu şekilde uygulanmaya çalışılan yasaların inandırıcılığı olmaz, vatandaş da ciddiye almaz. Giderek vatandaşa "yasak" kelimesi bir anlam ifade etmez olur. "Sigara içmek yasaktır" tabelasının altında sigara içer, "park yasaktır" levhasının önüne aracını park eder, "giriş yasaktır" tabelası olan sokaktan içeri girer... Bu örnekler o kadar çoktur ki, bu şekilde çiğnenen yasaklar komedi filmlerindeki "yassah..." sahnelerinden farksız olmuştur. Diğer taraftan, uygulama durumunda olan görevlilerin de gerçekten bu yasakların gerekliliğine şahsen inandıklarını düşünemiyorum. Büyük bir ihtimalle üzerindeki üniformayı çıkardıktan sonra sade vatandaş kimliği ile kendisi de aynı yasaları çiğniyor olabilir.
Sonuçta bu kişiler de hepimiz gibi aynı kültürün içinde yetişmiş insanlar, sokaktaki vatandaşlardan çok farklı bir davranış biçimini kendiliklerinden göstermelerini beklemek anlamlı değildir. Bu ancak eğitimle ve
üst yöneticilerin bu yasakların gerekliliğine inanması ve uygulanmasını ayrım gözetmeksizin titizlikle takip etmesi ile mümkün olabilir.
Son yıllarda AB’ye uyum süreci içinde yasalarımızda birçok değişiklikler yapıldı. Ancak, bunların savcılar ve yargıçlar tarafından benimsenip uygun biçimde uygulanır olabilmesi için kültürel yapımızda dönüşüm yaşanması gerektiği açıktır. Olayın iyi niyet boyutunu da göz ardı etmek mümkün değildir. Yani belirli gerekçelerle vatandaşın önüne konan yasal düzenlemelerin geri planda hangi senaryoların parçası olduğunu merak etmemek elde değil. Bu konuda, yasal düzenlemelerin demokrasi adına yapıldığını söyleyen ülke yöneticilerinin özellikle demokrasi anlayışını hatırlamak yeter. ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |