![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
Zarf, Mazruf!
/**/
Yazar: FATİH ÖZGÜR | Tarih: 11/04/2009 | Saat: 00:13Anımsanacaktır, 12 Eylül harekâtı yapıldığında Yunanistan NATO dışındaydı. ABD, ilk iş, çok önem verdiği Yunanistan’ın NATO’ya geri dönüşüne Türkiye engellemesini kaldırmak üzere NATO komutanı General Rogers’i General Evren’e gönderdi. Çünkü Türkiye’nin elinde geri dönüşünü engelleyecek “VETO” silahı vardı. Türk (Sivil) Hükümeti, 12 Eylül evvelinde, Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne “EVET” demek için Yunanistan’la ihtilaflarımız; “Ege kıt’a sahanlığı, Hava Sahası, Kıbrıs” gibi konularda çözüm için güvenceler istiyor, almadan “EVET’e yanaşmıyordu. General Rogers bütün o konuların Türkiye’nin istediği gibi hallolacağına dair “Asker sözü” verince Evren Türkiye’nin VETOSUNU kaldırdı; Yunanistan önce NATO’ya döndü, sonra AB üyesi oldu. Ve… o “Asker sözü” havada kaldı; Yunanistan’la sorunlarımız çözülmediği gibi, üstelik AB üyesi olan Yunanistan şimdi bizim üyeliğimize VETO kullanıp, başta Kıbrıs, şantaj yapıyor… Obama’nın ziyareti ve Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri seçimine bakınca, ister istemez yukarıdaki olayı anımsadık. Zira Rasmussen’in seçilmesi benzer şekilde gelişti. Elde “VETO” silahı varken, Tayyip beyin önce karşı çıktığı seçim, Obama’nın sözlü güvencesiyle gerçekleşti; Ama daha ilk adımda Rasmussen “özür” dilemedi ki bu durumda “Rogers’in asker sözü” hatırlanmaz mı? Kamuoyu 29 Mart sonrasında yeni bir “Davos zaferi” balonuna duyarlıdır. Esasen kuraldır, uluslar arası ilişkilerde “çıkarlar” söz konusudur, “tarihi dostluklar”, kişisel sempatiler vb. rol oynamaz. Olsa olsa üslup değişir, öncelikler farklılaşır ama her devlet kendi menfaatine göre genel çizgisini takip eder. OBAMA ziyaretinde de Rasmussen’in seçiminde de bunu görmeli; dış politik jestlerin etkisinde yanlış beklenti ve değerlendirmelere kapılmamalıyız. Elbette ABD’nin yeni başkanı eski Başkan Bush’a nazaran çok farklı; hatta hedeflerine giderken tercih ve öncelikleriyle gerçekten sempatik, hakkını teslim edelim. Fakat önemli olan o istekleri kendi ulusal çıkarlarımıza göre değerlendirmek ve kendimize göre yanıtlamak olmalı. Yeni Başkanın Anıt Kabir’de Atatürk’ün manevi huzurunda deftere yazdıkları bir “Türkiye’ye yeni bakış” olarak elbette önemlidir. Bize “Ilımlı İslam Devleti” rolü biçen Bush’a nazaran Obama’nın "Vizyonu, kararlılığı ve cesaretiyle Türkiye Cumhuriyeti'ni demokrasiye yönelten ve mirası tüm dünyaya kuşaklar boyunca ilham vermeye devam eden Mustafa Kemal Atatürk'e saygılarımı sunmak, benim için bir onurdur.” ifadesindeki içerik büyük bir bakış farkını ortaya koyuyor. Keza “ABD'nin 44. Başkanı olarak, Türk-Amerikan ilişkilerini güçlendirmeyi, Atatürk'ün, halkına umut veren modern ve müreffeh bir demokrasi olarak Türkiye vizyonunu desteklemeyi ve 'Yurtta barış, dünyada barış' ilkesini gerçekleştirmeyi sabırsızlıkla bekliyorum" demesi kuşkusuz Türkiye’mizin çağdaş uygarlık yolunda, refaha yürüyüşünde değerlendirilmesi gereken bir önemli yaklaşım ve yakınlaşma niyetidir. Ancak yine de “uluslararası ilişkilerde karşılıklı çıkar dengesi” gerçeği; bunun gözetilip korunması mecburiyetini unutmamalı; Yoksa sonu hüsran olur. Obama’nın, ABD için gerekli/yararlı gördüğünden, Ermenistan sınırımızı açmamızı isterken, Azerilerle Ermeniler arasındaki “Karabağ sorunu”nu unutması, bu halde sınırı açmamızın kardeş Azerbaycan’ı kaybetmemize sebep olacağını hiç önemsememesini üzülerek kaydediyoruz.. Oysa o unutkanlık Kıbrıs söz konusu olunca, Rumlar gündeme gelince hiç olmuyor. Yine, ABD’nin Irak’ta, özellikle Kuzeyinde planladığı ve bizi dahil etmek istediği çözüm planı; Bölücü terör meselesine bakışı ve çözümü için ifade ettiği “çerçeve” hiç de memnun olunacak gibi değildir. Sonuç olarak söylenecek olan Obama da olsa, “Zarfa değil mazrufa(zarfın içindekine) bakmalı”… ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |