![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
DERSİM
/**/
Yazar: METİN ATAMER | Tarih: 26/11/2011 | Saat: 18:32Artık ben de geçmişimle yüzleşme zamanımın geldiğine inanmaktayım. Çocuk yaşta gittiğim yatılı okulda yaptığım bir çok hatadan dolayı etkilenen üzüm bağları sahiplerinden ve bilhassa Hulusi beyden özür dilemem gerekirse bu gün dilerim. Yatılı okuldaki yaşantımız içinde Alev’in de yemekhaneden tuzluk ve ekmek çıkardığı için, yemekhane sorumlusu Bayan Corman’dan özür dilemesi gerekirse, o da rahmetli Corman’dan özür diler. Rahmetli Ünlü’nün de öğretmenler odasındaki imtehan kağıtlarını değiştirdiği için, bu dünyadan göç etmiş olan öğretmenlerden gerekseydi kanımca özür dilerdi. DERSİM konusunda çıkan olaylardan birileri özür dilemek istiyorsa dilesin. Bütün bir Türkiye adına özür dilemesini, türbinlere oynanan bir oyun olarak düşünmekteyim. Dersim olaylarında ülkede bir tek parti var ve bu bir tek parti bütün Türkiye’nin partisi. Ülkemizi temsil eden bu parti içindeki insanlar ve bütün ülke halkı bir bütün olduğundan, ülkede yapılan her işte payı olduğu gerçeğinden kaçamayız. O tarihte yaşayan babamın, annemin hatta 1938 yılında doğan ablamın da sorumlu olduğunu söyleyebilir miyiz? Dersim olaylarını sadece 1937 ve 1938 senelerindeki olaylara bakarak değerlendirirsek hata ederiz. Tarih konusunda kendimi yeterli addetmediğimden, hadiseleri alt alta koyup, orada bırakmak istemekteyim. Her olayın, yaşandığı şartlar içinde mütalaa edilmesinde yarar olduğu bir hakikattir. Osmanlı döneminde Horasan’dan göç ederek gelenleri, Osmanlı Devleti, bu günkü Tunçeli’ne yerleştirir. Horasan’dan gelen bu göçmenler yerleştikleri yöreye, geldikleri yörenin ismini vererek, bu yerleşim yerine DERSİM derler. Dersim’de ilk isyan 1847 senesinde İnglizlerin kışkırtması ile başladığı, Osmanlı arşivlerinde bulunmaktadır. Osmanlı döneminde Dersim’deki olaylara ‘’Ayaklanma’’ olarak bakılmış. 1877-78 senelerinde tekrarlanan bu isyanlarda Osmanlı hep vaad vererek isyanı bastırmaya çalışmış. 1885 ve 1892 senelerinde hem asker vermemek hem de vergi vermemek için tekrar isyan çıktığı bilinir. İnglizlerin Anadoluyu parçalama girişimlerinde Osmanlı’yı arkadan vurmak için yörede yaşayan hem Ermenileri hem de, Dersimlileri kışkırttığı, İngiliz ve Osmanlı arşivlerindedir. İngilizlerin bilinen taktikleri ‘’Bir ülkeyi bölmek istiyorsan, ülke içindeki insanları bir birine düşür ve idareyi zayıflat‘’ politikasını, Anadolu için uyguladığı bilinmekteydi. Ülkenin içinde haberleşme, yönetim ve yürütmenin zor şartlarda icra edildiğini kabul etmek gerekir. Bu nedenle şiddete şiddetle cevap verilmesi hatta ‘’sallandırın bir kaçını, bak bakalım bir daha isyan çıkar mı’’ felsefesinin, o tarih için tatbik edilen siyaset olduğunu unutmamak lazım. Bu doğru mu yahut değil mi diye sorgulamak istememekteyim. Dersim’de yaşayan Ehl-i Beyt soyundan Ocakzade kökenli Şeyh Hasan Kürt ve Abasan Aşireti reisi Şeyh Seyit Rıza önderliğinde 20-21 Mart 1937 senesinde asker ve vergi vermemek için Develete isyan ederler. Singeç köprüsünün açılışı için köprü başına konan karakolda bulunan 33 asker, isyancılar tarafından acımasızca öldürülür. Bu bardağı taşıran son damladır. İsyanın bastırılması için harekete geçmenin kırılma noktası burasıdır. Bu isyana Kureyşan aşireti başı çekerken Demenan Aşireti , Haydaran Aşireti , ve Yusufan Aşiretlerinin de katılımıyla isyan tırmanır. 6000 isyancının etrafa korku saldığı hadiseleri bastırmak için binlerce asker yöreye sevk edilmiştir. Yapılan harekatta, sarp kayaların bulunduğu bölge içinde eşkiyanın yöreyi çok iyi bildiğinden, Devletin güçleri başarı sağlıyamadığı bir gerçektir. Sabiha Gökçen’in yönettiği onbeş uçaklı hava harekatı, Laş bölgesinde toplanan isyancıları bombalayarak büyük kayıplar vermesini sağlamıştır. Askerin vurucu gücü etkisini gösterir, isyancılar barış görüşmek isteyerek Erzincan’a gelir. Vilayet konağına gelen aşiret Şeyh’leri tutuklanır. Bunlardan 6 adedi yörenin Umumi Müfettişlerinin direktifleri içinde yargılanıp idam edilmiştir. Bunlar ‘’Şeyh Seyit Rıza , Resik Hüseyin , Şeyh Seyit Hüseyin, Fındık Ağa , Hasan Ağa, Kureyşanlı Hasan ve Şeyh Mirza nın oğlu Ali Ağa’’dır. Diğerleri ise çeşitli hapis cezalarına çarptırılmıştır. Yargılama adil mi değil mi diye değerlendirmenin yanlış olduğunu düşünmekteyim. Günün şartları, yeni kurulan bir Cumhuriyetin zorlukları, gelir seviyesi düşük bir Devletin toplayamadığı vergilerin yükünü ağır hisseden idare ve bu arada 1933 senesinde Osmanlının Düyunu Umumiyeye olan bütün borcunu tamamen ödemesi, Bütçesinde önemli zorlanmayı getirmiştir. 1938 senesinde Kureyşan Aşiretinin iddia edilen, ‘’idam edilenlerin intikamı’’ adı altında isyan etmelerine karşı başlatılan harekatın yapılmasını, o tarihteki Başbakan olan Celal Bayar’ın verdiği, kaynak belirtilmeyen bilgiler içindedir. Dönemde yaşamış bulunan Muhsin Batur’un hatıratında, ‘’Dersim’’ konusunda bir bölüm olmayacağını söylerken neyi ima ettiği bilinmemektedir. Üç ayrı isyan ve bu isyanların bastırılmasında hayatlarını kaybedenlerin sayısının önemi olsa da, isyancıların da ülkemizi müdafaa etmekle görevli askerlerimizi öldürdükleri bir başka gerçektir. Daha sonraları çıkan mecburi göçe tabi tutulma kanunları ve isim değiştirme kanunları, Dersim adını Tunçeli olarak değişikliğe uğratmıştır. Mecburi göçe tabi bırakılan Dersimli aşiretlerden bazı aileler Diyarbakır, bazıları Hakkari ve Elazığ’da yerleşmeleri sağlanmıştır. 13 Aralık 1925 senesinde çıkarılan 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması ile ilgili kanunu çok iyi okumak gerekir. Bu kanun ‘’Şeyhlik, Müritlik, Dedelik, Dervişlik, Seyitlik .... gibi ünvan ve sıfat memnudur’’ demektedir. Kanımca bu kanunun çıktığını ve bunun yürürlükte olduğunu, ülkede yaşayanların dikkate almadığını düşünmekteyim. Her ne başlık altında olursa olsun, bir ülkede isyanın her ne konuya dayalı olursa olsun meşru saymak mümkün olmadığını düşünmekteyim. Hiç bir Askerimizin ve hiç bir vatandaşımızın hayatı, feda edilemeyecek kadar kıymetlidir. Başka ülkelerin emellerine hizmet edilmemeli, bu ülke hepimizin. Mustafa Kemal’in Dersim’lilere söylediği gibi ‘’Biz bir milletiz, bundan başka gideceğimiz yer yok, bunu böyle bilir, böyle söylersek içerde ve dışarda kimse bizi bölemez’. Bu günlerde bütün halk bu konu üzerinde düşüncelerini yoğunlaştırırken, birileri de bir başka ikbalin peşinde. Genç Zabit Kubilay’ın başını din adına kesenlerin uzantıları, Dersim isyanlarını örnek gösterek Kubilay olaylarında adları geçenlerin de fiillerinden aklanması üzerinden siyaset yapmaya yeltenmelerini görmek, beni derinden yaralamaktadır. ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |