![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
RESMİ DİLLER MASALI
/**/
Yazar: HAMİT SERBEST | Tarih: 10/04/2011 | Saat: 23:24Bu yıl Mart ayında iş nedeniyle Belçika’ya gittim ve hafta sonu Brüj kentindeki halk şenliğini izleme fırsatım oldu. İnsanların çok değişik kıyafetlerle kendi yaptıkları ilginç araçlarla yaptıkları geçit töreni çok güzeldi. Çılgınca bir müzik eşliğinde yapılan geçitte her grubun aracı, kişilerin kıyafetleri ve koreografi farklı bir tema işliyordu. Bunlar arasında bence en ilginci Belçika teknesi idi. Ortadan ikiye parçalanmış teknenin ön parçasına “Flamanlar” ve arka parçasına da “Valonlar” yazılmıştı. Belçikalıların kendileri hakkındaki görüşlerini yansıtan bu gemi beni çok etkiledi. Belçikalı bir meslektaşımla yaptığım sohbette öğrendiklerimi hatırladım. Bana Belçika'nın üç bölgeye ayrılmış olduğunu söylemişti. Hollandaca’nın (Felemenkçe) resmi dil olduğu Flaman Bölgesi, Fransızca'nın resmi dil olduğu Valon Bölgesi ve her iki dilin de resmi dil sıfatını taşıdığı Başkent Brüksel federal bölgeleri. Dil konusu Belçika’nın yaşantısını o denli etkilemiş ki; güney kuzey istikametinde çalışan trenlerde makinistin güneyde Valon bölgesinde Fransızca, kuzeyde Flaman bölgesinde Hollandaca ve Brüksel içinden geçerken de iki dilde anons yapması gerekiyormuş. Bunu hayretler içinde dinlerken kalmıştım. Dahası Brüksel içindeki anonsun dikkat gerektiren bir başka yönü vardı, anonsun önce hangi dilde yapılacağı konusu. Çözüm şöyle bulunmuş; bir hafta önce Fransızca sonra Hollandaca diğer hafta ise önce Hollandaca sonra Fransızca yapılıyormuş. Bu bilgiyi sohbet sırasında bana aktaran Belçikalı Profesör anons siteminin otomatiğe bağlanmadığını sürücünün sorumluluğunda olduğunu söyledi. Bu arada, tamamı Valon Bölgesi içinde kalan ve Almanya'ya komşu Almanca konuşan küçük bir topluluğun da belirli özerkliğe sahip olduğu ve bölgede resmi dilin Almanca olduğunu da eklemek gerek. Avrupa’nın ortasında, NATO ve AB gibi kuruluşların merkezi konumunda olan bir ülkede böyle şeylerin yaşanması hayret verici. Belçika'nın bu noktaya nasıl geldiğine bakılınca 1960’lı yıllarda üniter yapısının tartışmaya açıldığı 1970'te federal sisteme geçildiği görülür. Bu sürecin başlaması çok masumane görünen topluluk dillerinin resmi dil yapılması talebi ile olmuştur. Kültürel kimliklerini koruma isteğiyle başlayan süreç sağlık, aile, gençliğin korunması, anadilde eğitim hakkı gibi diğer konularda da uygulamalar ayrıştırılmış durumda. Siyasetçilerin ülke siyasetini bu konuya endekslemeleri sonunda Belçika kendini “topluluklar ve bölgelerden oluşan federal bir devlet” olarak tanımlamış, peş peşe reformlar yapmış ama sorunların büyümesini engelleyememiş. Bu ayrışmanın nereye gideceğini söylemek zor olsa da ülkeye çok şey kaybettirdiği açık. Belçika gibi bir ülke “hükümet kuramama” süresinde dünya rekoru kırıyor. Üniter devlet yapısından federal sisteme geçen Belçika’da halk siyasi krizleri artık eleştirir olmuş. 1992 seçimlerinde 102 gün, 1979 seçimlerinin ardından 107 gün, 1988 seçimlerinin ardından 148 gün ve 2007 yılında 194 günde hükümetin kurulabildiği bir ülke. Son seçimlerin 13 Haziran 2010’da yapıldığı göz önüne alınırsa yaklaşık 300 gündür hükümetsiz yönetiliyor. Belçika’da siyasetçiler dışında halkın durumdan hoşnut olduğunu söylemek mümkün değil. Ülkemizdeki dil birliğinin tartışmaya açılması ve çok masumane bir istek olarak dillendirilmesi başka ülkelerde yaşananları getiriyor aklıma. Dikkat edin lütfen, ana dilden bahsetmiyorum, bir ülkenin birden fazla resmi dili olmasını söylüyorum. Çok dilli toplumlara en çarpıcı örnekler olarak Hindistan ve Afrika verilebilir. Hindistan'da eyaletlerde yaklaşık 40 civarında farklı dil kullanılmakta ise de resmi dil İngilizce ve Hintçe.Hindistan, dil bütünlüğünü oluşturabilmek amacıyla okul kitaplarını tamamen Hintçe yapmaya çalışmakta ve İngilizce'yi de resmi dil olmaktan çıkarmayı amaçlamakta. Böylece, sömürgelik dönemi ile de tüm bağlarını da koparıp atmış olacak. Afrika kıtasında, özellikle orta kesimlerinde, henüz kabile yaşantısından kurtulamamış olmanın da etkisiyle çok sayıda dil kullanıldığı bilinmekte. Kıtanın geçmişindeki sömürge yaşamı İngilizce ve Fransızca’yı miras olarak bırakmış olup halen birçok ülkede bu diller resmi dil olarak kullanılmakta. Benzer şekilde, Amerika ve Avustralya kıtalarındaki ülkelerde İngilizce, Fransızca, İspanyolca ve benzeri dillerin yaygın olarak kullanılması da son 500 yılda batılı devletlerin yayılmacı politikaları ile o topraklardaki yerel toplulukları, dilleri ve kültürleri yok etmeleri sonucu oluştuğu biliniyor. Bunları okuyan bazılarının “Sen hala orada mısın?” diyeceğini biliyorum. Onlara göre modern ve küresel dünyada artık böyle şeyler olmaz ve geçmişi de deşmenin bir anlamı yoktur. Ama bunu söylerken Türkiye’nin geçmişi ile yüzleşmesi gibi bir anlamsız görüşü ısrarla savunurlar. Halbuki, modern dünya için en çarpıcı örnek eski Yugoslavya’dır. Şimdi yerinde yedi ayrı devlet var ve o bölgedeki siyasi hareketlilik de henüz bitmiş değil. Komşu ülkeler kendilerine göre kültürel bağı olan bu yeni ülkeleri ele geçirmeye çalışırken bu ülkeler de kendi içlerindeki etnik farklılıkları ayrıştırma noktasına götürüyorlar. Bu konuda Irak ise başka bir örnektir, söylendiği gibi ABD 2012’de bölgeyi terk ederse ülke kaça bölüneceğini tahmin zor değil. Halen içinden bir Kürt devleti çıkarmış ve en azından bir Sünni bir de Şii devlet de sırada beklemekte. Basit bir istek gibi görünen ana dilde eğitim ve onunla bağlantılı tüm ana dillerin resmi dil sayılmasının Belçika’yı getirdiği nokta ortada. İnsanlarının eğitim durumu, gelir düzeyi bize göre çok ileride olan bir toplumda bile bunlar yaşandıktan sonra ülkemizi ne duruma getireceğini siz tahmin edin. ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |