METE AKYOL VE TİYATRONUN CADISI
/**/
Yazar: NURAY SOMER BOZBEY | Tarih: 13/11/2010 | Saat: 20:50
Başkent TV’de pazartesi günleri saat 21.30 da yayınlanan, ünlü gazeteci Mete Akyol’un hazırlayıp sunduğu “bilmek gerek” adlı yeni bir sohbet programı başladı. Programda Mete Akyol ekrandan küçük bir hastane servis masasından sesleniyor ve bunun nedenini açıkladığı ilk cümleleri ile duygusal bir burukluk, toplumsal bir utanç içinize işliyor. O servis masası “Atatürk'çü, Cumhuriyet mahkumu” Mehmet Haberal’ın hücresindeki tek konforu olan masanın bir benzeri. Bu küçücük masada Haberal, Uluslararası platformda etkin çalışmalarını organize etmiş, ve “Suçum ne???” kitabını yazmış, cenazesine katılamadığı babasını içi yanarak bu masaya kapanıp akıttığı gözyaşları ile uğurlamış son yolculuğuna….
Dünyaca ünlü ve saygın bir bilim adamının hücresindeki tek dekor olan bu masa diğer “Atatürk’çü, Cumhuriyet Mahkumları”nı da simgeliyor ve Mete Akyol ülkenin yaşadığı bu travma geçene kadar izleyicilerine ekranlarda bu sembolik masadan sesleneceğini ısrarla vurguluyor...
Bu hafta programın konuğu saygın bir Cumhuriyet kadını, devlet sanatçısı Macide Tanır’dı. Ağaçlar ayakta ölür oyununun unutulmaz büyükannesi, Kanlı düğün oyununun acılı ama vakur annesi, yer demir gök bakır filminin Meryemce’si, radyo tiyatrosu programlarının unutulmaz sesi, Şehnaz Tango dizisinin zarif annesi ve daha nice oyunları ile sanat tarihimize adını altın harflerle kazıtan dev bir sanatçı. Dünyada, mesleğinde zirveye ulaşmış kadınlara verilen Adalaide Ristori ödülü sahibi ve kendi söylemi ile “Tiyatro’nun cadısı”
Mete Akyol söyleşiye “Nasılsınız ?”diye başladı. Macide Tanır gözleri dolarak cevapladı. “hiç iyi değilim, nasıl iyi olabilirim ki? Cumhuriyete ve Atatürk’e karşı yapılan haksız saldırıları gördükçe kahroluyorum, yüreğim sızlıyor.”
Bu cevap karşısında yılların gazetecisi Mete Akyol gibi bizler de sadece gözlerimiz dolarak yutkunabildik….
|
|
|
Aşağıdaki formu doldurarak yorumunuzu ekleyebilirsiniz * Doldurulması zorunlu alanlar
|
|
|
|
Yazan: GÜRKAN AKBAY | Tarih: 14/11/2010 | Saat: 09:48
Sayın Nuray Hanım,,
Sayın Mete Akyol'un söz konusu ettiginiz roportajını ben de ilgiyle ve
açıkca söylemem gerekirse, hayranlıkla izledim.
Mete Akyol'un, büyük sanatçımız Macide Tanır'dan bir hafta önce
Cumhuriyet gazetesi yazarı Erdal Atabek'le yaptığı röportajın
girişinde de yiğitce sergilediği "Gerçek Türk aydını" duruşunu keşke
bütün aydınlarımız örnek alabilselerdi. Gazetecilerimiz arasından bile
böyle yürekli bir şekilde "aydın duruşu" sergileyen olmadı.
Erdal Atabek ve Macide Tanır röportajlarını kaçıranlara yardımcı olmak
için Mete Akyol'un Bilmek Gerek adlı programının girişindeki
konuşmasını www.kanalb.com.tr adresindeki program arşivinden tekrar
dinledim. Sonra da o konuşmayı olduğu gibi kaleme döktüm. Yararlanmak
isteyenler için de buraya ekledim.
Bu konuyu gündeme getirdiğiniz için sizi kutluyorum.
Saygılarımı sunarım.
Gürkan Akbay
İşte Sayın Mete Akyol'un o konuşması:
"Bu masa, bildiğiniz gibi, hastanelerde yemek saatlerinde hastanın
yatağının başucuna getirilir ve gereken alçaklık ve yükseklik
ayarlamaları yapıldıktan sonra yemek kapları bu masanın üzerine
konulur, hasta yemeğini yer.
Bilmek gerek ki... Tıp dünyasında çok önemli bir yeri olan ve
Türkiye'nin, gerçek anlamıyla gururu bilim adamımız Prof. Dr. Mehmet
Haberal, birbuçuk yıldan fazla bir süredir, her gün ve her gece,
odasında bu masanın benzeri bir masada yemeklerini yemektedir, ve...
Ayrıca bilimsel kitaplarını okumaktadır, hakkındaki inanılmaz
iddiaları çürütecek savunmalarını yazmaktadır. Hatta, aylardır
gerekçesiz olarak tutuklu bulundurulmasının nedenini soran, "Suçum
Ne?" kitabını, bu masanın benzeri masasında yazmıştır, hatta 57
ülkeden 750 bilim adamının katıldığı Dünya Yanık Derneği'nin
uluslararası 15'inci kongresini, derneğin 50'inci yıl kutlama törenini
İstanbul'da düzenlemiştir, kongreye katılan 750 yabancı bilim adamının
Türkiye'yi yakından tanıyabilmeleri için İstanbul'un tarihi tüm
yerlerini gezmelerini, görmelerini sağlamıştır ve... Son olarak da,
"Onur Üyelik" ödülünü kazandığı Dünya Cerrahlar Birliği'nin,
Washington'daki yıllık kongresine kendisi adına katılan kardeşi Prof.
Dr. Ali Haberal'ın elinden, bu ödülünü, hastanedeki odasında, işte bu
masanın benzeri masasında almıştır.
Ve cenazesine bile katılmasına izin verilmeyen merhum babasının ölüm
haberinin getirdiği gözyaşlarını da, aynı masaya yasladığı kollarının
üzerine dökmüştür.
Bu masa şimdi burada, daha fazla uzamamasını dilediğimiz ve umduğumuz
geçici bir "toplumsal bunalım" dönemimizin zedelerini simgelemektedir.
Bu dönemden hepimiz kurtuluncaya değin konuğumu ve beni her hafta
burada, bu masayla göreceksiniz.
Bu masayı burada gördüğünüz sürece bilin ki, ülkemiz, toplumsal
bunalım döneminden hala kurtulamamıştır ve...
Aylardır gerekçesiz olarak tutuklu bulundurulan, "içerde tutulan",
kişi olarak benim can dostum, ulus olarak ulusal gururumuz Prof. Dr.
Mehmet Haberal ile Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan adlarında simgeleşen
gazeteci meslektaşlarım, dörder duvar arasında hala, suçlarının ne
olduğunu düşünmektedirler.
Bu gerçeği bilmek gerek... Gerçeğin ne olduğunu bilmek, hepimizin hakkıdır."
ğiniz
|
|
|
Aşağıdaki formu doldurarak bu yazıyı önerebilirsiniz. * Doldurulması zorunlu alanlar
|
|
|
|
|