![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
DEMOKRASİ YALANI
/**/
Yazar: MAHMUT TEBERİK | Tarih: 09/01/2014 | Saat: 21:36Üzerinde bu kadar oynanan, bu kadar manipüle edilen, herkesin her kurumun, her devletin işine geldiği gibi kullandığı bir kavram daha var mıdır, bilmiyorum. Her işine gelen, çıkarı öyle gerektiriyorsa kullandı bu yalanı. ABD; dünya halklarını acıya, kana ve gözyaşına boğarken, o ülkelere özgürlük getiriyoruz diye sarıldı bu yalana.
Bütün bu gaddarlıkları, hainlikleri, insaf ve izan dışı işleri yaparken, özgürlük dedi, temel hak ve hürriyetler dedi, serbest seçimler dedi, yani demokrasi dedi. Oysa yaptıklarının arkasında ve odağında ulus ötesi tekellerin kar hırsı vardı, artı değer vardı. Kapitalizmin o azgın ve vahşi çıkarları vardı. Yani kapitalist sistemin ta kendisi vardı. Ne hikmettir, herşey demokrasi için yapılıyor ama kapitalist sistemin adı bile anılmıyordu. SOROS ve benzerleri dünya finans arenasında çarpıyorlardı paraları, dünyanın geri kalanına dağıtıyorlardı. Bu paraları o ülkelerin eski solcu gençlik önderleri bile kullanmaktan çekinmiyordu. Doların yeşil renginin büyüsü o kadar güçlüydü ki Amerikan emperyalizmine karşı geçmişte silah çekenler, vuruşanlar bile çözülüyordu bu büyünün karşısında. Bu paralarla ülkelerine demokrasi getireceklerini sanıyorlardı. Bu büyük yalanı kendi yandaşlarına değil, karşıtlarına karşı kullanıyorlardı. Hugo CHAVEZ seçimle iktidara geldiği halde devirmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı. Kaddafi diktatördü ama kendilerine karşıydı. Ülkesinin petrol ve doğalgaz gelirlerini ağalara değil kendi halkına aktarıyordu. O halde devrilmeliydi. ESAT diktatördü ama kendilerine karşıydı. Ülkesinde hassas dengeleri iyi yönetiyor, birliği sağlıyordu. O halde vur abalıya gitsindi. Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, vb. ise bindört yüz yıl öncesinin düzeni şeriatla yönetiliyordu ama kendilerinin yandaşlarıydı. Petrol gelirlerinin çok büyük kısmını ulusötesi petrol şirketleri, dolayısıyla ABD nin başını çektiği batı yiyordu. O halde el üstünde tutulmalıydı. 1950 li yıllarda, Amerika ile tanıştığımızdan bu yana ülkemizin başı hiç beladan kurtulmadı. Yanına çıkar çevrelerini aldı, islam dinini terkisine yedekledi, bir komünizm korkusuyla gün yüzü göstermedi bize. Dünyanın öbür ucuna, Kore’ye savaşmaya yolladı bizi. 1990 lı yıllarda Sovyetlerin çökmesiyle yeni bir düşman yarattı, Kemalizm. Oysa tek bir derdi vardı. Türkiye’yi küresel kapitalizme entegre etmek onunla bütünleştirmekti. Bu bağlamda yasama, yürütme ve yargıyı teslim aldı. Ordunun bağımsızlıkçı, yurtsever kanadını tasfiye etti. Dördüncü kuvvet kabul edilen basın zaten el değiştirmişti. 24 Ocak 1980 - 07 Ocak 2014. Otuz beş yılda ülkenin yer altı ve yer üstü tüm doğal kaynakları, sanayisi, bankaları, vb. cumhuriyetin tüm değerleri yabancı ve yerli işbirlikçilerinin eline geçti. Bize soluduğumuz havadan başka bedava bir şey kalmadı. Onu bile düşük kalorili kömürle zehirliyorlar. Bu süreçte birazcık direnmeye çalışanları, örneğin ERBAKAN’ı, ECEVİT’i, BAHÇELi’yi bir kenara attılar. Analarından emdikleri sütü burunlarından getirdiler. Gök kubbeyi başlarına yıktılar. Ve, iti ite sürüttürme politikası bağlamında, geçmişte azılı düşmanlarından bir kesim ile işbirliği yapıp onları iktidara taşıdılar. Amerika ve işbirlikçileri demokrasi diyor, başka bir şey demiyorlardı. Ne ilginçtir ki, kapitalizm lafı hiç ağza alınmıyor, memlekette demokrasi söyleminden geçilmiyordu. 12 Mart’ta, 12 Eylül’de gene Amerikan yanlısı faşist cuntalardan dili yanmış, acı çekmiş, işkence görmüş eski solculardan bir grup ta Bremen mızıkacılarına katıldı ve koro tamamlandı. İktidara gelince, onlar da demokrasi yalanına sarıldılar. Kılıçlar çekildi ve ülke ılımlı islam ve BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) projesi kapsamında yeniden yapılandırıldı. Projenin asıl Başkanı BUSH, eş başkanı ERDOĞAN’dı. Dünyadaki en büyük yalan, demokrasi yalanı esmeye devam ediyordu. Hem de içeriden ve dışarıdan, adeta bir fırtına şeklinde esiyordu. Geçmişte, "Demokrasi bizim için amaç değil araçtır" diyenler, bir yandan Allah diyor, diğer yandan demokrasi diyorlardı. O kadar ileri gidildi ki, ülkedeki tarikatlar, cemaatler, yani din eksenli bütün örgütlenmeler sivil toplum kuruluşu olarak görülmeye başlandı. Sonra görüldü ki, bu sözde sivil toplumcular aslında kendi iktidarları için oynuyorlardı. Gelinen noktada; kendilerinden olmayan, kendileri gibi düşünmeyen herkese dünyayı dar ettiler. Kimileri de bu yalanı sapına kadar yuttular. Gün geldi, “beraber yürüdük biz bu yollarda” diyenler, ne hikmettir bilinmez kavgaya tutuştular. Ama ne kavga. Daha ilk rauntta; vurgun talan, yolsuzluk ve üç kağıt ekonomisi, oğlanlara gemiler, gemicikler, oğlanların evlerinde 400 kg lık para kasaları, genel müdürlerin evlerinde, ayakkabı kutularında milyon dolarlar, Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan kumpaslar… Ve demokrasinin d si kalmadı ülkede. Üç beş günde 2500 polis ve emniyet amiri görevden alındı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez polisler savcının talimatına uymadılar. Kavga sürerken, ülke büyük bir kaosa sürüklenirken kazanan da kaybeden de, siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde hemen herkes demokrasi yalanını sürdürüyordu. 07 Ocak 2014. Mahmut TEBERİK Yazar Notu: Bu yazı başka bir yerde yayınlanmaktadır.(Yeni Adana Gazetesi, Adana Ulus Haber Portalı) ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |