![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
![]() |
![]() |
![]() |
|||
Site İçi Arama |
AK-ŞAKA Köy Enstitüleri
/**/
Yazar: ERDAL AKALIN | Tarih: 19/04/2013 | Saat: 15:3917 Nisan günü, Köy Enstitüleri’nin 73. Kuruluş yıldönümü sanırım ülkemizin her yöresinde biraz hüzün ve çokça da özlem ile anıldı ve kutlandı.
Kentimizdeki törende bir konuşma yapan, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Başkanı Sayın Serdar Erkan, kanımızca “Bu meşale sönmeyecek!” derken, ülkemiz insanı adına çağdaş eğitim ve öğrenime olan inancı ve hatta özlemi vurguluyordu. Biz ise, durumdan vazife çıkartmak adına bilmeyenlerin öğrenmesi ve unutanların ise anımsaması için özet bir hazırlık yaparak karşınıza çıkmayı görev bildik.
17 Nisan tarihi, kanımca ülkemizin eğitim ve öğretim sistemi dikkate alınacak ise, belki de en önemli bir yıldönümü olmak gerekir. Zira bu tarihte, 1938’de Köy Enstitüleri resmi olarak kurulmuş ve ülke eğitim ve öğreniminde unutulmaz pozisyonunu almıştı.
Köy Enstitüleri hakkında bir şeyler söylemek ve yazmak gerekince; erbabı, kuşkusuz Mersin’in bu konu ile ilgilenen kıdemlisi Sevgili Hocamız, Ağabeyimiz ve Dostumuz Ali Uysal Bey’dir. Kendileri, “AKSU Köy Enstitüsü” mezunu olarak eğitim ve öğretim de devrim yaratan bu özel sistemin canlı tanığıdır. Sistemin Mersin’e kazandırdığı bir öğretmen olarak önümüzdeki günler içerisinde gene bizlere söyleyeceği çok şeyler mutlaka olacaktır.
AK-ŞAKA’nın bu yazı ile üstlendiği görev; bizlere tarihi gelişimi anlatarak, sistemin ülkemiz adına ne güzellikler ifade ettiğini, maalesef artık özlem düzeyine indirgenen bu güzide sistemin ülkemize armağan ettiği hocalarımızı anabilmek için bir girizgâh düzenlemek eylemidir. Belki de, bu yazı ile hem Mersinli dostlarımıza ve hem de konuya halen ilgi duyarak Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’nin ülkemizin hemen her kentinde yaşayan güzel insanlarına, bazı güzel anılarını canlandıracak bu tarihi anımsatmak çabasıdır.
Cumhuriyet ile birlikte birçok devrime imza atılan yıllar da, ülkenin ekonomik gelişmesi yanında eğitim ve öğrenim sisteminde de bazı atılımlar gerekmiştir. Kuşkusuz, yeni alfabenin kabulü ile birlikte bir eğitim seferberliği de başlatılmıştır. Ancak, “Köylü, milletin efendisidir!” denirken, köylümüzü eğitmek için atılan adımlar arzu edilen ivmeyi köylümüze ve köylerimize taşıyamamıştır.
Kent kökenli öğretmenlerle yapılmaya çaba gösterilen eğitim ve öğrenim hamleleri ise görev verilen öğretmenin köy yaşamını ve köylüyü iyi tanımaması nedeni ile verimsiz kalmıştır.
Konuya kafa yoran dönemin M.E.B. Hasan Ali Yücel ve devrimci eğitimci İsmail Hakkı Tonguç, yeni bir model yaratabilmek için kollarını sıvamışlardır. Yaratılan eğitim ve öğrenim projesini, merhum İ.H.Tonguç’un ağzından kısaca özetleyelim;
“Kanımızı ve iliklerimizi isteyerek köyün içine akıtmadıkça, kırk bin köyün kenarına münevver insan mezar taşı dikmedikçe köyün sırlarını anlayamayız. Köyü anlayabilmek ve duyabilmek için onunla kucak kucağa, nefes nefese gelmek lazımdır. Onun içtiği suyu içmek, yediği bulguru yemek, yaktığı tezeğin ifade ettiği sırları sezebilmek ve yaptığı işleri yapabilmek gerekir. Bizim köyün ne olduğunu evvela âlimler ve artistler değil, kahramanlarımız anlayacaklar, sonra da âlimlere ve sanatkârlara anlatacaklardır!”
Proje artık şekillenmiştir. Köyden alınarak eğitim ve öğrenimden geçirilecek köyün yetenekli çocukları, tekrar kendi köylerine gönderilerek eğitim ve öğrenim sisteminin kahramanları olarak görev yapacaklardır.
İlk atılım için 1936 yılında, Eskişehir’in Çifteler İlçesi’ne genç öğrenciler toplanır. Burada dört aylık bir ön eğitim sonrası “okutman” unvanı verilen 84 genç insan, Ankara köylerine dağıtılır. Bu genç öğretmenler, köylerinde kendi okul binalarını yaparak ilk adımları atarlar. Köyün çocuklarına üç yıllık bir eğitim vererek mezun ederler.
İşte bu ilk hamlenin başarısı, yeni sistemin resmen yürürlüğe girmesine etken olacak bir başarılı adım olarak dikkate alınır ve 17. Nisan 1938 tarihi Köy Enstitüleri için kuruluş günü olarak kabul ve ilan edilir.
Artık hedef belli olmuştur; “Fikri hür, irfanı hür ve vicdanı hür” bir kuşak yetiştirilmek amaçlanmaktadır.
Eğitim ve öğretim projesinin amacı, köye ve köylüye özgürlük sağlamaktır. Bunun iki ayağı vardır; düşünsel özgürlük ve ekonomik özgürlük!
Her iki hamlenin yolu da “Toprak Devrimi” adı verilen, köylüyü kendi toprağında ve çağdaş tarımla ekonomik varlık olmaya yürütecek yeni bir atılımdan geçmektedir. Tabii bu eğilim, köylüyü kendi hizmetkârı ve marabası olarak gören büyük toprak sahiplerinin yakınmalarına yol açar. Artık gizli olan eleştiriler su yüzüne çıkmaya başlamıştır.
Bir kısım siyaset erbabı ise zaten gelişmelerden çok memnun değildir. Çevre ve dünya ile iletişim kuran, aydın bir köylüye karşı hesap verir olmak siyasetçilere sevimli gelmemektedir.
Bu eleştiriler yoğunlaşırken, yurt sathında Köy Enstitüleri belirli bir sayıya ulaşmıştır. Başarılı genç insanlar, kendi okullarında eğitim ve öğrenimin aşamalarını yaşamaya, bilgi, görgü ve deneyimlerini arttırmaya başlamışlardır. Sadece okuma yazma ve klasik okul öğrenimi değil; tarım ve hayvancılık, marangozluk, inşaatçılık, dikiş nakış ve terzilik gibi köyün her türlü gereksinimlerine yanıt verebilecek eğitimleri de almaktadırlar. Her öğrenci, en azından bir müzik aletini çalabilecek hale gelmektedir. Öğrenciler, hocalarının teşviki ve yönlendirmesi ile kitap kurdu olmakta, o tarihlerin dergilerini de izleyebilmektedir. Güzel sanat faaliyetlerine ek olarak çeşitli tiyatro oyunlarını sahneye koymaktadırlar.
Köylü, merhum İsmail Hakkı Tonguç’un düşlediği gibi artık kendi kahramanlarına sahip olabilmek şansını yakalamıştır.
Türkiye genelinde; Kepirtepe, Arifiye, Gölköy, Akpınar, Beşikdüzü, Cılavuz, Pulur, Ernis, Akçadağ, Dicle, Düziçi, Pazarören, Pamukpınar, İvriz, Aksu, Gönen, Ortaklar, Kızılçullu, Savaştepe, Çifteler ve Hasanoğlan Köy Enstitüleri tüm güçleri ile eğitim seferberliğine soyunmuşlar, köy ve köylünün kalkınması için sayısız öğretmenler yetiştirmek çabasını esirgememişlerdir.
Gittikçe ivme kazanan eleştiriler nedeni ile hükümet bir karar alarak, bu kurumların adını değiştirir ve Köy Enstitüleri artık Öğretmen Okulları olarak yeni bir raya oturtulur (1946).
Bu da yetmez, 1950 yılının iktidarı olan Demokrat Parti tarafından kapatılırlar.
BM eğitim gruplarının gıpta ettiği ve örnek gösterdiği bu güzide eğitim ve öğretim sistemi, belki de ülkenin “makûs talihi” nedeni ile yok edilir. Yazık olmuştur!..
Erdal Akalın (18. 04. 2013 / Mersin İmece)
Yazar Notu: Bu yazı başka bir yerde yayınlanmaktadır.(Mersin/İmece) ![]() |
|
|||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
||
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |